11.09.2023 11:07 | Güncelleme Tarihi: 11.09.2023 11:08
60’lı yıllarda, Kapitalist ülkelerde, özellikle ABD’de savaş karşıtlığı ve özgürlük akımlarının dalgalandırdığı olayların ilki Fransa’da Sorbonne Üniversitesinde öğrenci isyanı olarak başlamıştı. Daha sonra başta ABD olmak üzere tüm batı da öğrenci isyanlarıyla devam etmişti.
Türkiye’de 68 Kuşağından ziyadesiyle etkilenmiş, esinlenmiş ve ‘Sol’ fraksiyonların tümü bu yıllar içerisinde “Anti kapitalist ve Anti Emperyalist” felsefe ile, Marksist düşünceye öykünen bir yapılanma içerisinde oluşmuş guruplardan müteşekkil idi.
Somutlaştırmak gerekirse, 68 Kuşağı, Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, Kemal Bingöllü, İbrahim Kaypakkaya, Yusuf İnan, Doğu Perinçek, Zülfü Livaneli gibi isimlerin liderliğini oluşturduğu sentezli hareketin adıdır.
O yıllarda çeşitli isimler altında fraksiyonlara bölünen “Sol” ve bittabi “Devrimcilik” müntesiplerinin yaslandığı ve etrafında idealize oldukları fikirlerin ana menbaını “Amerikan karşıtlığı” oluşturuyordu. Bununla birlikte kapitalist ve emperyalist batı medeniyetine karşı savundukları ve yaslandıkları tez ise Komünist felsefenin babası olarak bilinen Karl Marks’ın fikirleri olmuştu.
İsrail Başkonsolosu Efrail Elrom’un 22 Mayıs 1971’de öldürülmesi ve birçok şiddet içeren öğrenci eylemlerinin terör eylemi olduğu konusunda, merhum Uğur Mumcu’nun 17 Eylül 1980 yılında yayımladığı yazısında “Meşru savunma dışında hiçbir cinayet meşru değildir ve bireysel terör eylemidir” şeklinde tanımlamıştı Mumcu.
Burada bahsetmek istediğim konunun ana teması; Türkiye’de varoluş gerekçelerini anti Amerikan emperyalizmine karşı duruş olarak tanımlayan solun nasıl oldu da ABD ile kol kola, kucak kucağa bir pozisyona geldiğidir.
Amerikan bayrağı yaktığı için, 6. Filonun Türkiye’ye gelmesini protesto ettiği için defalarca hapse girip çıkan ve ABD Karşıtı eylem ve söylemlerinden dolayı en sonunda idam sehpasına yollanan Deniz Gezmiş’in savunduğu değerler ile mevcut solun ya da başta CHP olmak üzere kendisini sol olarak tanımlayanların ortak yanları var mıdır?
Bugün kendisini tamamen ABD’nin emperyalist politikalarına hizmetkar kılan ve her fırsatta ABD’yi yöneten güçlerden iktidar dilenen bir CHP olduğunu gören yalnız ben miyim?
Geçmişte ve bugün her ne adına yapılırsa yapılsın, hiçbir şiddet ve terör eylemini meşru görmediğimi ve hiçbir gerekçenin bir insan canından daha aziz olmadığını da ekleyerek, yalnızca tabi olduğu fikirsel zeminden yola çıkarak konu ettiğim 68 Kuşağı ve dünkü sol ile bugün kendisini solcu ve devrimci olarak tanımlayan şarlatanların hangi benzerlikle Deniz Gezmiş ve diğerlerinin manevi mirasından pay devşirme yarışına girdiklerini merak ediyorum.
Kurulduğu günden bu yana halka rağmen halkçılık yapan ve her türlü dayatmalarla halkı yıldıran, sindiren, İstiklal Mahkemeleri adı altında binlerce masumu darağacına götüren CHP’nin günümüzdeki Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun, Amerika’ya hamburger yemeye gitmesini devrimciliğin ve solun hangi satır arasına sıkıştırabilirsiniz ki!
Kim, neye ve nasıl inanırsa inansın!
Dava ve inanmışlık edebiyatı bugün kü SOLUN HARCI DEĞİLDİR!
Solculuk ve devrimcilik güzellemesi yapmıyorum. Sadece, solculuk ve devrimcilik nutuklarıyla halkı kandıran soytarıların asla samimi olmadığını söylüyorum.
İktidar nimetlerinden faydalanmak için her türlü darbeye serbest geçiş hakkı tanıyan CHP ve diğer sol siyasi aktörler, gelmiş olduğumuz süreçte “Hollywood’un figüranı” olmuşlardır. Halk namına hiçbir endişesi olmayan bu güruhun tek dertleri kendi beka ve ikballeridir.
Taze buğday ekmeğinin buğusunda bestelenen devrim türküleri bugün yerini hamburger eşliğinde tepinilen Tarkan şarkılarına bıraktı!
Haydi solcular hep beraber!
“Seni gidi fındık kıran, yakalarsam muck muck”