12.02.2025 23:38 | Güncelleme Tarihi: 12.02.2025 23:38
ABD Başkanı Donald Trump’ın İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile gerçekleştirdiği son görüşme sonrası ortaya koyduğu Gazze planı, uluslararası kamuoyunda büyük yankı uyandırdı. Plana göre, ABD Gazze’yi İsrail’den devralacak ve burada yaşayan yaklaşık 2 milyon Filistinliyi komşu Arap ülkelerine “yeniden yerleştirme” adı altında tehcir edecek. Trump, bu adımın bölgeye barış getireceğini ve Gazze’yi ekonomik olarak kalkındırarak “Orta Doğu’nun Rivierası” yapacağını savunuyor (The Times).
Ancak bu plan, diplomatik çevrelerde büyük tepkiyle karşılandı. Uluslararası hukuk uzmanları ve insan hakları örgütleri, Gazze’de yaşayan Filistinlilerin zorla yerinden edilmesinin bir tür etnik temizlik anlamına gelebileceğini belirtiyor. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri António Guterres, konuyla ilgili yaptığı açıklamada, Filistinlilerin topraklarından koparılmasının uluslararası hukuka aykırı olduğunu ve bunun bölgedeki istikrarı daha da bozacağını ifade etti (Chatham House).
Öte yandan, Trump yönetiminin bu hamlesinin ABD’nin Orta Doğu’daki dış politikasında köklü bir değişiklik anlamına geldiği söylenebilir. Şimdiye kadar “İsrail’in güvenliği” politikası ekseninde şekillenen Amerikan tutumu, artık doğrudan Filistin topraklarının fiili kontrolünü üstlenme noktasına gelmiş görünüyor. Bunun arkasında yatan en önemli etkenlerden biri, Trump’ın kendi seçmen tabanına, özellikle de Evanjelik Hristiyanlara güçlü bir mesaj vermek istemesi. ABD’de Evanjelik grupların büyük bir kısmı, İsrail’in genişlemesini ve Filistin’in zayıflatılmasını destekleyen bir ideolojik çizgide yer alıyor (The Atlantic).
Bölgesel Tepkiler ve Direniş
Plan, Arap dünyasında da sert tepkilere yol açtı. Ürdün Kralı II. Abdullah, Filistinlilerin zorla sürgün edilmesini kabul etmeyeceklerini ve bunun yeni bir bölgesel istikrarsızlığa yol açacağını belirtti. Benzer şekilde Mısır yönetimi de Filistinlilerin Sina Yarımadası’na yerleştirilmesi fikrine karşı olduklarını açıkladı. Bölgenin önde gelen ülkelerinden Türkiye de planın uluslararası hukuka aykırı olduğunu belirterek diplomatik yollarla bu girişime karşı koyacaklarını duyurdu (Chatham House).
Ancak İsrail iç siyasetinde durum farklı. Netanyahu, Trump’ın planını “tarihi değiştirebilecek” bir öneri olarak nitelendirerek destek verdi. İsrail’de özellikle sağ kanattan gelen politikacılar, Filistinlilerin Gazze’den ayrılması durumunda İsrail’in güvenlik sorunlarının büyük ölçüde azalacağını savunuyor (Reuters).
Diplomasi Çıkmazı: 1915 ve 2025 Kıskacında ABD Politikası
Trump yönetiminin bu hamlesi, uluslararası ilişkilerde çifte standardın bir örneği olarak değerlendirilebilir. ABD, her yıl Nisan ayında Ermeni meselesini gündeme getirerek Osmanlı İmparatorluğu’nu ve Türkiye’yi 1915 olayları üzerinden suçlama eğilimindeyken, 2025 yılında Filistinlileri zorla Gazze’den çıkarmayı planlayan bir yönetim anlayışına sahip. Bir yandan tarihte yaşanmış olaylar üzerinden Türkiye’ye baskı yapmaya çalışan Washington, diğer yandan canlı yayında zorunlu tehciri planlayan bir liderin politikalarını savunuyor. Bu durum, ABD’nin dış politikasındaki etik tutarsızlığı gözler önüne seriyor (AP News).
Sonuç: Yeni Bir Kaos Dalgası mı?
Trump’ın Gazze’yi devralma ve Filistinlileri Arap ülkelerine yerleştirme planı, kağıt üzerinde bir çözüm gibi görünse de, fiiliyatta yeni bir insani kriz yaratma potansiyeli taşıyor. Diplomasi ve uluslararası hukuk açısından büyük tartışmalar doğuran bu proje, ABD’nin Orta Doğu’daki güvenilirliğini daha da sarsabilir.
Eğer Washington yönetimi gerçekten barışa katkıda bulunmak istiyorsa, zorla göç politikalarından ve fiili işgal planlarından vazgeçerek, tüm tarafların dahil olduğu adil bir çözüm sürecine yönelmeli. Aksi takdirde, 2025 yılı, Filistin meselesinde yeni bir kaos dalgasının başlangıç noktası olabilir.
Kaynakça:
• The Times
• Chatham House
• The Atlantic
• Reuters
• AP News