CHP Yumuşuyor mu, yoksa yumuşak GÜÇ mü oluyor?
Analist Servet Hocaoğulları Erdoğan ve Özel buluşmasıyla başlayan, siyasetteki uzlaşı sahnesinin hem Ak Parti hemde CHP'de yarattığı sosyolojik ve siyasi yansımaları yorumluyor;
AK Parti – CHP arasındaki diyalog
“Yumuşama” mı? “Yumuşak Güç” mü?
CHP, iktidara hazırlanıyor. Halkın 31 Mart gecesi takdirini “İktidara hazırlan; test sürüşünü yerelde yap!..” diye anlıyor. CB Erdoğan’ın bütün hamlelerini “topu göğsünde yumuşatmak” pozisyonunda karşılama gayretine giriyor. Neden? Halk tarafından “birleştirici, kamplaşma dönemini sonlandırıcı politika” izlenimi vermek için. Ayrıca AK Partiden kopan seçmenin CHP dışında partilere yönelişini “kırılgan ve edilgen tercihler” ağına düşürmek istiyor. Yani CHP yumuşamıyor; aksine konjonktürü “yumuşak güç” olarak kendi lehinde aktifleştiriyor.
AK Parti, savaş ekonomisine hazırlanıyor. Ortadoğu’daki gelişmelerin yazın sıcaklığına “ateş çemberi” olarak ekleneceğini bildiğinden; özellikle PKK/PYD ile olası bir çetin kara savaşına hazırlanıyor. Savaş ekonomisi ve saha savaşı sürecinde, CHP’yi “Devletin yanındayız!...” dedirtmeye mecbur bırakan bir sürece alıyor. Böylelikle hem CHP-DEM etkileşimini kırılgan/edilgen hale getirmek istiyor; hem de Cumhurbaşkanlık makamını CHP tarafından “meşru makam” olarak kabul eden politik takdire mecbur bırakıyor. Yani CB Erdoğan da “yumuşak güç” satrancında.
CHP, AK Partinin satrancının birkaç hamlesini de öngörerek, hazırlık içinde. İktidara yürüme yolunda bazı politik tavizler vermeye de hazır. CB Erdoğan da ekonomiyi düzlüğe çıkarmadan halkı tekrar konsolide etmek zor olduğundan; CHP’yi hazırlandığı savaş ekonomisin parçası kılmak için CHP’nin at koşturacağı bir alanı açmakta sakınca görmüyor. Çünkü CHP’nin bulunduğu yerde ayaklarını kaldırarak, şahlanış gösteri yapmayı sevdiğini ancak koşmadığını biliyor. Nitekim İmamoğlu ve Özel, mesafe almak adına CHP’yi iktidara doğru koşturmak istese de; CHP bu niyette olan her seyisi, üstünden atmayı başarmış bir parti. Bu bir politik paradoks görülebilir. Ancak CHP’nin örgüt yapısını bilenler için “malumu ilan” kabilinden bir tespit.
Dolayısıyla CHP için “Köprüden geçinceye kadar” stratejisi var. Ancak CB Erdoğan’ın uzattığı köprüden de çok emin değiller. Köprünün ortasında düşme sendromu da var. CB Erdoğan ise, siyasi hayatı boyunca uzattığı her köprünün, bizzat kendisi, köprünün ortasına gelerek el uzattığı için; seyirci açısından “dürüst ve cesur” olarak izleniyor.
Fakat CHP’nin CB Erdoğan’a bir sürprizi olacak. CHP, sadece iktidara yürümek hesabı içinde değil. Aynı zamanda Erdoğan döneminin tüm kazanımlarını operasyona tabi tutmak için; gözden ırak yerlerde kendi köprülerini kuruyor. CHP, Erdoğan’ın içinden kopup geldiği ve liderlik ettiği sosyolojinin de üstüne yürüyecek. Peki CHP, AK Parti dönemine ait hangi kazanımlara operasyon yapma hazırlığında ?
Öncelikle büyük fotoğrafa bakarak bu sorunun cevabı verelim. Erdoğan’ın siyasi hayatında ve iktidar döneminde başta ABD olmak üzere AB ve de küresel güçleri rahatsız eden başat konular var. Bu başat konulara operasyon için taşeron olarak CHP’yi aktifleştirmek istiyorlar. CHP’nin ideolojik motivasyon konuları ile örtüşüyor bu başat konular.
Cumhuriyet-İslam uyumu, Parlamenter sistemden Başkanlık sistemine geçiş, soğuk savaş döneminde Türkiye’ye biçilen “Asya dibindeki NATO Karakolu” rolünden Batı-Doğu dengesinde elçi/lojistik ülke konuşlanması; başta savunma sanayisi olmak üzere birçok alanda yerli milli markalar üretmek, Kemalizm'den arıtılmış Atatürkçülük ve İslamcılıktan arıtılmış Muhafazakarlık olgusunun politik merkeze oturması, Arap-Türk sendromunu stratejik ortaklığa evriltme, Darbe vesayetinsen sivil anayasaya geçiş… bu başat konulardan birkaçı.
CHP’nin bu başat konulara operasyon yapabilme kabiliyeti zayıf. Ancak küresel güçler bunun için gerekli her lojistiği hazırlıyorlar.
Örneğin; CHP, yüzyıla yakındır, Cumhuriyet ( ve tabi zımnen devrim ideolojisi) ve İslam arasında özde uyumsuzluk olduğu algısını, siyasi varlığının ana motivasyon kaynağı kılarak; Din alanına seri operasyonlar yaptı. Çoğu zaman “dinciliğe karşıyız; dindara değil!...” dese de; karşı olmadığı dindarlığı ne tarif etti ne de örnekleyici desteğini somutlaştırdı. Laikliği tarif eden bir hayalet laikçi tipolojisi üreterek, İslam’ın varlığına kastedenleri bile cesaretlendirecek sosyolojik parkurlar açtı.
Örneğin; NATO’nun “Asya dibindeki karakolumuz!” övgülerinden hiç rahatsız olmadı CHP. Darbelerin çoğuna destek vermemi sebebi de “NATO’ya sadığız!...” mesajı sebebiyledir. CHP’nin başından beri Erdoğan’a “Cumhuriyetle sorunu var!...” ve “Eksen kaymasının sebebi Erdoğan’dır!” kara propagandaların tek amacı vardır: Küresel akreditasyon için küresel güçlerle müttefik kalma arzusu.
Örneğin; CHP’nin ısrarla Parlamenter sisteme dönüş talebi, CHP’nin sadece %50+1 çıtasını aşamayacağı kaygısından değil. Aksine, toplamda %75 oranında bile olsa sağ, muhafazakar sosyolojinin, CHP’nin karşısında dağınık kalmasını istiyor.
Çünkü, %75 sağ, muhafazakar sosyoloji içinden çıkan Demokrat Parti, DSP, DYP, ANAP ve şimdi AK Parti ortaya çıkıyor, yükseliyor ve sonunda sahneden çekiliyor; fakat CHP adıyla ve sosyolojisiyle sabit duruyor.
Oysa başkanlık sistemi sadece “başkanın sistemi” değil aynı zamanda seçmenin iki ana parti altında toplanması sistemidir. Bu iki parti CHP ve AK Parti iken. CHP iki partili sistemde her zaman AK Parti karşısında zor tutunur. O nedenle, eğer başkanlık sistemi devam edecekse, CHP kendi karşısındaki ikinci partiyi belirlemek istiyor. Olmadı Parlamenter sisteme dönmek istiyor.
Peki, CHP değişmiş olamaz mı? Olamaz. Türk siyaset tarihinin doğasına aykırı. CHP’deki değişim sadece devlet iktidarı alışkanlığındaki yıpranmışlığa çözüm bulmak ve gerideki %75 sosyolojiyi nasıl yöneteceği konusunda “güncellemek için metot değişimi” tartışması var.
Peki AK Parti? 31 Mart gecesinden sonra nasıl bir hazırlık içinde? Yukarıda konu ettiğimiz çerçevede nasıl bir strateji üzerinde duruyor? Şahsi gözlemim odur ki, CB Erdoğan’ın “yumuşamak” değil “yumuşak güç” stratejisi var. Bunun için CHP’de yapay bir güç hissini örgütlüyor? Niçin? Savaş ekonomisi için yakın zaman hazırlıklarını güçlendirmek ve Türkiye Yüzyılı sürecine tüm partileri mecbur bırakmak.
CB Erdoğan’ın çözüm sürecinde ve FETÖ mücadelesinde “yalnız kalma” riskine benzer üçüncü yalnızlaştırılma riski var. Yalnızlaştırmadan kastım; tek başına bırakma değil! Erdoğan’ın kazanımları korumak ve kurumsallaştırmak noktasında “düşük profilde kalmak iyidir!” tercihinin etrafında rağbet görmesi.
Oysa CHP “yeni başlıyoruz!...” hıncında. Fakat halkı ürkütmeden süreci yönetmesi gerekiyor. Fakat zorlanacak. Çünkü iktidara aç bir sosyolojinin “hesaplaşma mobbingi” altında kıvranıyor.
Kılıçdaroğlu’nun “Sarayla müzakere olmaz, mücadele olur!” sözü özünde Kılıçdaroğlu’nun yıllara yayılan çabasının meyvelerini Özgür Özel tarafından toplanmasını bir iç sorun olarak görmesinden kaynaklansa da; bir ima da taşıyor: “İktidar el değiştirsin; sonrasına bakarız!...”
Biz de “Erdoğan sonrası..” hesabı içindeki hazırlıkların izini sürmeye devam edeceğiz.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.