Bursa Seçimlerinde Aslında Ne Oldu?

Bursa Seçimlerinde Aslında Ne Oldu?

Yazar ve Analist Servet Hocaoğulları, uzun dönemdir Ak Parti'nin yönettiği Bursa'nın son seçimlerde CHP'ye geçmesine dair çarpıcı analizler yaptı. 

İşte o çarpıcı analiz;

Bozbey metoduna öykünenler arttı. En iyi örnek patentinin sayın Bozbey’e ait olduğunu teslim etmek gerekir.
STK yerleşkesi konusu ise tam bir “Halkla ilişkilere park etmek” örneğidir. Bozbey’in eline bu konuda su dökecek Bursa’da politikacı tanımadım. “Halkla İlişkilere Park etmek” ne demek? Bozbey bu konuda iki “park alanı”nı aktif kullanmıştır.

Bursa Seçimlerinde  Aslında Ne Oldu?

"ÜCRETSİZ" SİYASETİNDE BOZBEY ÖRNEĞİ
VEYA "HALKLA İLİŞKİLERE PARK ETMEK" YÖNTEMİ
Sandık sonuçları, milli iradenin tercihini ispatlar. Sebeplerini doğru okumak, siyasal partilerin mutfak işidir. 31 Mart gecesi ortaya çıkan tablonun bize bıraktığı yarınları öngörmek, toplumun aklı ile devlet aklının gıyabi istişaresiyle senaryolaştırılacaktır.
Bursa için ise özel bir durum var: Başkan seçilen Mustafa Bozbey’in “Nilüfer modelini” Büyükşehire taşıması durumda yaşanacak süreci ve Bursa’nın ülke bütünündeki karnesini şimdiden öngörmek gerekir.
Bozbey, politik esnekliği yaşlanmamışsa eğer, her olayda etrafına gülümseyerek, “gerçekleri örtmek sanatı olarak gülümsemek” prosesini rutinleştirecektir.
Nitekim “Otoparklar Ücretsiz” müjdesi (!) tipik bir “Nilüfer modeli” uygulamasının sürdürüleceğine işaret/ima etmektedir. Nilüfer’i kent sosyolojisi açısından uzun zamandır gözlemlemiş ve sayın Bozbey’in siyaset etme tarzını “politik kriminal” yöntemle incelemiş biri olarak, Büyükşehiri yönetmekle Nilüfer tecrübesi arasındaki makasın ne kadar büyük olduğunu hatırlatıcı bazı notları paylaşmak istiyorum.
YENİ YERLEŞİM YERLERİNDE “POLİTİK CİNSİYETSİZLİK” VE “RANT KADRAJINDA İTTİFAK” AÇISINDAN BİR MODEL OLARAK NİLÜFER
Seçmenin sandık psikoloji dört zarftan oluşur. Kent, Kentli, Parti ve Aile. Yani seçmen sandığa yöneldiğinde bu dört zarftan birini önceler, tercihini zarfa koyup sandığa atar. Bazı seçimlerde Kent zarfını doldurur. Altyapı-Üstyapı, imar, ulaşım, istihdam gibi Kent kent konularını önceler ve bu yönde adaya ve partiye bakarak tercih yapar. Veya Kentli zarfını doldurur; evden çıkıp eve dönene kadar kent içindeki yaşamına bakarak ( otopark, sosyal tesisler, sosyal yardımlar, etkinleşme alanları, ücretsiz hizmetler… gibi) karar verir. Parti konusu ise malum “ beni hizmet ilgilendirmez; partiye mührü basar geçerim!...” ezberciliği. Ve tabi son zarf Aile. Aile, aileye bizzat dokunan sosyo-ekonomik destek, kent giderlerinde makuliyet, aile bireylerine yönelik hizmetler ve en önemlisi aileyi muhatap alan siyasal dil.
Nitekim 2024 yerel seçimleri, Aile zarfının etkinleştiği bir süreçti. Fakat AK Parti, Kent sicilini ortaya sürerek, kentli hizmetlerini köpürterek ve parti konusunu da “muhalefet partilerinin ayrı aday göstermesi, benim işimi kolaylaştırır” zannederek… Çok açık olmasına rağmen, Aile zarfını öncelememesi ve seçim kampanyasını bunun üzerine kurmamasının çok doğal sonucunu yaşadı.
Niye bu dört zarftan söz açtım. Çünkü Bozbey’in “Nilüfer tarzı” bu dört zarf konusunda Bozbeyin “halkla ilişkilere park etmek” becerisi ile seçmen, çok düzenli zarflanır. Somutlaştırayım.
KENT HİZMETLERİ; Hükümet, Büyükşehir ve İlçe hiyerarşisi ile çözümlenen konular. Dolayısıyla Nilüfer bölgesindeki Kent hizmetlerinin tamamı hükümetin ve büyükşehirin hizmetleri olmasına rağmen; Nilüfer’deki kent hizmetlerini ( kent planı, alt-üst yapı, cedde-bulvar düzeni, asfaltlama, büyük ölçekli parklar, kent konforu) AK Parti yapmasına rağmen; Bozbey’in bu hizmetlerin hepsinin önüne arkasına, ajans marifetleriyle afiş asarak, bank koyarak... “Hayırlı olsun! Gülümseyin Nilüferdesiniz!” propagandası yaparak; aslında gülümseten ve gülümsemeyi sağlayan kaslar bizzat AK Partiye ait olmasına rağmen; gülümsemenin fotoğrafçılığını yaparak, politik bonus topladı.
Öncelikle bu bir “algı ve imaj performansıdır. Ve yerel siyasetin önemli bir marifetidir. Kınanamaz ve suçlanamaz. Fakat tespit yapmakta fayda var: Bozbey "algı olgudan önce gelir!.." diye yeni keşfedilmiş "enformatik cambazlığı" kullansa da; nedense algı önce geliyor fakat arkasından olgu bir türlü gelmiyor!... Kuşkusuz bu informatik cambazlık Bozbeyin keşfettiği birşey değil; fakat etkin kullandığı bir yöntem.
Nilüfer, yeni yerleşim bölgesi olduğu için; özellikle seçmeni geren otopark, güvenlik, temizlik, sosyal donatı sorunları çoğunlukla “site modeli” pratiğiyle çözümlendiği için; Nilüfer seçmeni ile Bozbey arasında Kent konuları bir gerilim-tartışma konusu olmuyordu. Yani bozbeyin kent konuları "düşük yoğunlukta" yaşanıyordu. O nedenle Bozbey, günlük mesaisinin çoğunu genelde seçmenleriyle “sosyal ilişkiler” eksenli "halk ziyaretleri" ve “ajans propagandaları” yöntemiyle raket-maket-bilboard vitirinine odaklı "hep gülümseyin!..." KJ'sını sürdürdü.
Ancak, artık Bozbey, büyükşehir belediye başkanı ve onu ciddi kent konuları bekliyor. Ayrıca ve özellikle Osmangazi, Yıldırım başta olmak üzere ilçelerin çoğunun büyük kent sorunları var.
Dolayısıyla muazzam bir otopark krizi ortada iken “Otopark ücretsiz” atağı bir Nilüfer alışkanlığı olsa gerek; hem sürdürülebilir değil hem de asıl sorumluluk alanını yani otopark yerleri krizini ertelemeye veya gözden kaçırmaya yetmez. "Ücretsiz" hizmet önemli bir sosyal belediyecilik kategorisidir. Ancak bu ücretsiz hizmetin ne olduğu, muhatapı, ürünü dikkate alınmadan değerlendirilirse; o zaman ücretsiz bir dikkat dağıtma ve algı oyunudur. O nedenle otoparkı ücretsiz hizmet olarak sürdürmek mümkün olmadığı için; işin "ücretsiz" kısmına değil konuya odaklanmamız gerekiyor. İstanbul'daki "Kent Lokantası" konusu da önemli bir algı olgudan önce gelir örneğidir. Seçmenin algısına yönelik bir iletişim kaldıracıdır....
Bozbey’in kent konularında “borç çarşafı”, “enkaz aldım serenatı” veya “gülümseyince, sorunlar “Pufff” diye kayboluyor şakası” yöntemlerine baş vurmaması gerekiyor. Ayrıca Nilüfer dönemi hafızasıyla kent konularına yaklaşmak sadece Bursa’yı daha da ve fazlasıyla yorar.
Mademki Kent konuları büyükşehir ve hükümet ilişkisine, uyumuna göre yol alıyor; o zaman Bozbey’in meclisin çoğunluğuna sahip AK Parti ( Cumhur İttifakı) ile uyumlu, uzlaşarak ve en önemlisi “Nilüfer modeli” ile değil “Büyükşehir kuralları” ile başkanlık yapması herkesi gülümsetecektir. CB Erdoğan-Özel görüşmesindeki maksadın aşağıya doğru hiyerarşik olarak etkinleşmesi zor olsa da; anlaşılır bir iklim olarak kullanılabilir...
“Otopark ücretsiz” uygulamasının sadece “popülist atak”tan ibaret olma ihtimalinin yükseliği ve Nilüfer modelinin ip ucu saymam aslında farkındalık oluşturmak amaçlı bir göndermedir. Esas konumuz; Nilüfer modelinin büyükşehir konularına uyarlanması durumunda yaşanacak kırılgan hizmetler ve ertelenmiş gerçekler ile krizlere davetiye çıkaracağıdır.
Zaten Nilüfer modeli, beraberinde bir çok sorunu getirecektir. Sürdürülebilir de değildir. Buna ilişkin gerekçeleri ayrıca arz edeceğim. Sadece bir not düşmek gerekiyor: Nilüfer’in hiçbir şeyi, Büyükşehir konuları ile örtüşmez. Sadece büyükşehirin “yeni yerleşim tecrübesi”ne ışık tutar.
Şimdi seçmenin sandığa giderken ki aklındaki dört zarfa ışık tutmaya devam edelim. Kim kimi zarflıyor inceliğini unutmadan…
KENTLİ HİZMETLERİ, yani evden çıkıp eve dönene kadar, kent içindeki günlük yaşamı ilgilendiren her konu. Ücretsiz ve makul ücretli konular, sosyalleşme aksları, sosyal tesisler, sosyal yarımlar, bireylerin yetenek-meslek sürecine katkı amaçlı atölyeler, sosyal donatılar, parklar, STK’larla ortak projeler… v.s.
“Bozbey markası” olarak etiketle bilecek alan bu kentli alan. Çünkü Bozbey, Yılmaz Büyükerşen’den sonra Raket-Maket-Bilboard yani algıyı yönetmek, imajı çeşitlendirmek noktasında en başarılı başkan.
Yeni yerleşim alanındaki Kent konularındaki esnekliğin ona kazandırdığı zamanı “reklam kampanyaları” ve “imaj seanslarına” ayırdı. Bir şeye dikkat çekmek isterim: Reklam ve İmaj odaklı çalışma demek; ortada hizmet yokken varmış gibi göstermek hinliği değildir.
Ortadaki hizmetin sağladığı faydayı ya orantısız köpürtme yapmak ya da mevcut hizmeti seçmene faydası az olsa bile seçmeni ayrıcalıklıymış hissettirecek “halkla ilişkiler canbazlığı”na çevirmektir. Nilüfer modeli bu anlamda çok “rutin dışı” örneklerle dolu. Hatta diğer partilerin gittikçe Bozbey’in bu tarzını keşfetmenin heyecanına kapıldığını bile söyleye bilirim. Bu konuda sadece iki somut örnek vermekle yetineyim:
Birincisi; Nilüfer modeli “yerinde ve yerli” tercih yerine “ulusal ve transferci” bir metod sahibidir ve oldukça da başarılıdır. Örneğin, Nilüfer’in son 25 yılında; bizzat Nilüfer’de yaşayanlardan hiçbir kişiyi ve Nilüfer’e katma değer üreten tek bir kişiyi raketlerde, maketlerde, billboardlarda, faaliyet raporlarında, projelerde göremezsiniz. Yani imaj ve algı propagandasında hem yerindelik uygulanmamıştır hem de bizzat yerli olanı değerlendirilmemiştir. Parti ayırt etmeden söylüyorum: Yerinde ve yerli aktörleri ön plana çıkarmadan; Ulusal ve transferci metotla siyasi kariyer ve lobicilike oynamak yanlıştır.
Bozbey'in yerindelik ilkesine uyduğu istisna sadece iki örnek var: LGBT konusu… Bir de uzun bir yılan hikayesine dönse de STK ile etkinleşen bir “STK Yerleşkesi” hikayesi…
LGBT konusunda Bozbey, kendini tam anlatamamıştır. Yani “Cinsiyetsiz toplum” taraftarlarını imaj ve algıda tereddüt etmeden vitrinde tutmakta bir sakınca görmemesi, tam okunamamıştır. Kamuoyu da bu stratejiyi anlamamıştır. Yani konuyu LGBT ve Özgürlük konusunda Bozbey’in demokratik vitrin kaygısına bağlamıştır.
Oysa asıl strateji Bozbey’in kendi imajını yerindelik ilkesine ve yerli insanları vitrine çıkarmak yerine “Ulusaldan ve Transferci” metodla yürütme ısrarıdır. Bu aslında Yılmaz Büyükerşen’in CHP’ye kazandırdığı bir enformatik canbazlıktır. Bu ipte en hızlı yürüyen İmamoğlu örneği önemli bir kadrajdır.
Kuşkusuz, son dönemlerde, yerindelik ilkesini unutan ve yerli olanı vitrine çıkarmak yerine sürekli ulusaldan ve transferci vitrin doldurma metoduna başvurmak yaygınlaştı. Hatta 31 Mart tablosunun oluşma sebeplerinden biri de AK Parti içinde de bu "Ulusal ve transferci" metodunu kullanıp kişisel kariyerine AK Partinin hizmet etmesini sağlayanların ödettiği bedeller de var.
Yani Bozbey metoduna öykünenler arttı. En iyi örnek patentinin sayın Bozbey’e ait olduğunu teslim etmek gerekir.
STK yerleşkesi konusu ise tam bir “Halkla ilişkilere park etmek” örneğidir. Bozbey’in eline bu konuda su dökecek Bursa’da politikacı tanımadım. “Halkla İlişkilere Park etmek” ne demek? Bozbey bu konuda iki “park alanı”nı aktif kullanmıştır.
Birincisi, Bursa, AK Partinin yerelde iktidar olduğu bir şehir iken; AK Partili belediyelerden talep edilmiş “halkla ilişkiler konusu” olan ve red cevabı alan istisnasız her konuda talep, Bozbey kendisine bu talepler geldiğinde ( yani AK Parti belediyeleri tarafından reddedilmiş talepler) geldiğinde; bunu çözmeyi öncelemiştir. Yani Bozbey, halkla ilişkiler stratejisini kendi partisinin seçmenine değil iktidar seçmeninin alanında konuşlandırmıştır. Bu çok stratejik, gerçekçi ve “kazan kazan” metodudur; iyi sonuç da vermiştir.
Nitekim İktidar seçmeni olup da “Elim CHP’ye varmaz! Fakat oyum Bozbey'e...” diyen iktidar seçmeninden oy almasının tek sebebi bu “ bizimkiler reddetti, o ise hemen çözdü” hafızası ve gıyabi iltifat magazinidir.
Hatta AK Parti Belediyelerindeki yöneticilerin “halkla ilişkiler” konusunda daha çok “iktidarın şubesi” gibi davranması yani bir çeşit “Valilik tarzı” bir devletçi tavır sergilemesi, Bozbey’in halkla ilişkiler uygulamasının çok doğal dolaylı destekçiliğine dönüşmüştür.
Daha da incelteyim ipi; bizzat valilik makamı "yukarıdan aşağıya" hiyerarşik bir halkla ilişkiler yürütmek yerine; yatay etkileşimi tercih ederken; özellikle CB Erdoğan'ın metal yorgunluk dediği "Teşkilat ve başlarının" iktidar şubesi, yukarıdan aşağıya bir iletişim biçimi uyguladığı eleştirisi de konu ettiğimi "ulusal ve transferci" metoda başvurulmasından kaynaklanıyor.
AK Partiyi kendi kişisel kariyerinin "yürüyen merdiveni" yapma çabasına girenler aslında Bozbey ile Nilüfer modelinde buluşan, örtüşen ve hatta örgütlenen bir diskur oluşturdular. 31 Mart gecesinin sorumluluk akslarını bulmak ve gereğini yapmak adına önemli bir arka plandır: Ulusal ve Transferci metod. Ve Nilüfer örneği.
Aslında Bozbey’in “Sihirbaz çubuğu” gibi kullandığı bu “Gülümseyin!” metaforu aslında Belediye-Vatandaş ilişkisinden çok Bozbey-Seçmen ilişkisini besleyen bir halkla ilişkiler sloganıdır. İş görür güce sahiptir ve doğru kullanıldığında kişinin ismini partisinin üstüne çıkarır. Nitekim “Oy’um CHP’ye değil; Bozbey’e!” dedirten de budur. 31 Mart tercihi de budur.
PARTİ konusuna gelince. Mustafa Bozbey isminin CHP enerjisinin üzerinde bir enerji ürettiği çok açık. Bir Politikacı için de iyi bir sermaye. Bozbey’in tırnaklarıyla eşe eşe aldığı bir imajdır bu. Ve yapay değildir. Zaten seçmen, Kent, Kentli, Parti ve Aile meselelerinin çözümlemesine bakmaksızın; sadece kendisiyle ikili ilişkiler ve halkla ilişkiler akışına göre karar verecekse; Bozbey’in rakibi çok az!
Fakat konumuz “Nilüfer Modeli” ve bunun Büyükşehir meselelerine taşınması durumunda yaşanacak krizlere dikkat çekmek olduğu için; bağlamdan kopmamak adına eksenimize dönelim.
Bozbey, konu parti olduğunda hayatının hiçbir döneminde “CHP’cilik” yapmamış ve böyle bir imaja-kadraja da düşmemiştir. O nedenle Bozbey’i açıktan bir Erdoğan düşmanlığı, kalıcı AK Partiye saldırganlık içinde kimse görmemiştir. Sürekli gülümseyerek “Demokrasi demek çeşitlilik demek!” demiştir. Bu konuda aklen samimi olduğunu düşünüyorum. LGBT konusunda bile Türkiye’de ilklerden olmak için elini çabuk tutmasını buna bağlıyorum. Çünkü Bozbey’e göre “Çeşitlilik popüler olanı besler!”… Yani ismini.
Fakat Nilüfer modelinde partiler penceresinden bir incelik var: Yeni yerleşim yerlerinde “YENİ ALANLARDAKİ RANTIN PARTİSİ OLMAZ” modeli her zaman iş görür/görmüştür. Buradaki “Rant” kelimesi “katma değeri yüksek, kazanç ivmesi” anlamındadır. Yani şehrin yeni yerleşim alanının bu konudaki potansiyeline atıf olarak kullanılmaktadır. Dahası sosyolojik parkurdur.
Nitekim yeni yerleşim alanı olarak Türkiye’deki her ilin bu yöndeki alanı için de bu sosyolojik gerçeklik işler. Dolayısıyla “ RANT PARTİLER ÜSTÜ SOSYOLOJİK PARKURDUR” dersek bir şeyi ( yasa dışı paydaşlığı gibi ) ima etmiş değil, aksine bir sosyal mobilizasyonda seçmenin parti üstü düşündüğüne ve davrandığına gönderme yapmış oluruz. Seçmenin kent rantında partiler üstü atağına ve becerisine atıfta bulunmuş oluyoruz.
Bu bağlamda Bozbey’in Nilüfer ilçesini tam da kastettiğimiz içerikte yönettiği kesin. Ailesine ait olan Nil-Vak hakkındaki mahkemeler, tartışmalar aslında konuyu yanlış adreste çözümlemedir. Yani Bozbey ve aile vakfı ilişkisi üzerinde politik bir yürüme yapılamaz, yapılsa da politik çıktısı olmaz. Gerçeklere rağmen, sonuç alınamaz. Çünkü, yukarıda kastettiğimiz sosyolojik aktiflikle ilişkili bir örgütlenme modelidir: Nil-Vak....
Asıl odaklanılması gereken süreç, yeni yerleşim yerlerinde partiler üstü davranan ve şehir rantından payını almak isteyen seçmen tipolojisini tespit etmektir. Bu çok hayati bir konudur. Çünkü CHP bu seçmen tipolojisini çözerse; iktidara yürür.
Türkiye’deki bütün şehirlerin yeni yerleşim yerlerinde olgunlaşan bir seçme tipolojisi var ve bu seçmen tipolojisi 2019’dan beri aktif!... Bu da ayrı bir yazı konusu.
AİLE MESELESİ, yani AK Partiye 2019’dan beri seçim kaybettiren zarf. AK Partinin inadına dönüp dönüp Kent konusunda 22 yıllık hizmetlerini anlatma ısrarı; Kentli konusunda gönül ve gerçek belediyecilik propaganda yapmasındaki ısrarı ve CHP’yi de İnönü dönemi ve Kılıçdaroğlu’nun SSK dönemi kadrajında dövme hırsı ve bir türlü pandemi ile başlayan muazzam bir AİLE gündeminin yatağına odaklanmaması… ve tabi 2019’dan itibaeren yeni yerleşim yerlerinde boy veren seçmen tipolojisini okuyamaması… 31 Mart gecesinde görüldüğü üzere bir “final mi jübile mi?” aksına oturmakla sonuçlandı.
Evet... sözleri toparlarsak; İktidar AK Partide. Bursa’da Meclis yine iktidarda. Bozbey başkan. Bursa’lıların açık ara net tercihi. Bozbey’in sorumlulukları çok. Milli iradenin tercihi çok açık; Hayırlı olsun ve başarılar diliyoruz. Sadece bo sorumluluk bağlamında “Nilüfer Modelini” ateşli şekilde savunup aynı metotlar büyükşehiri yönetme çabasının beraberinde bazı kırılmalar ve krizler getireceğine dikkat çekmek istedik. Ara ara da iz sürme ve yorum yapmaya devam edeceğiz.
Diyeceksiniz ki; bir örnek olarak; ücretsiz otopark neden sürdürülebilir değil ve neden Nilüfer modelinin uygulanacağın ip ucu sayalım? Haklısınız… Otopark konusunda yakında bir değerlendirme de yapacağım. Ücretsiz otoparkın merdiven altı otoparkçılarından, vatandaşların kontrolsüz diyaloglarına zemini oluşturduğundan, ücretli otopark hizmetini yürüten belediye çalışanlarının akıbetinden, otopark yapma sorumluluğu olan başkanın bunu vatandaşın önüne atarak zaman kazanmasından, makul ücretli uygulamanın daha gerçekçi olduğundan… v.s. bahsedeceğim. Otopark örneği Nilüfer modelindeki ruhun çağrılma seansından kokular verdiği için; ara konu oldu...
Hasılı... Tekrar, Bursalıların demokratik iradesinin açık tercihi olan sayın Bozbey’e başarılar diliyoruz. Nilüfer başarısının Nilüfer ilçesinde yaşayanlara kazandırdıkları o bölgede yaşayanların takdirinde. Ancak artık tüm Bursalılar olarak bize de yansıyacak bir süreç var önümüzde.
Nilüfer modelini çalışmış biri olarak; duygu ve düşüncelerimizi “ücretsiz otopark” ip ucundan ve “halkla ilişkiler park etmek” yönteminin büyükşehirde de uygulanmasının olası senaryolarına atıfta bulunmak istedim.
Umarım oku-yorum çabasında olacaklar yazının odağına bakarak ve özü üzerine müzakere ederler. Çünkü Polemik bizim işimiz değil. Çünkü polemik yerindelik ilkesine aykırı ve yerli bir dil değil!... Ayrıca her polemik aslında ipte cambazlık değil; ipe unu sermektir. Özellikle ununu eleyip eleğini asanların işi olsa da; gerçekler başka bir iple boğulmak istenmektedir.
 

Etiketler:
bozbey, alinur aktaş, servet hocaoğulları, bursa seçim analizi

DİĞER HABERLER

Unutursak Tekrarlanır
Unutursak Tekrarlanır
16 Temmuz 2024 Salı
Dücane Nereye Koşuyor?
Dücane Nereye Koşuyor?
20 Haziran 2024 Perşembe
"Sınıf Atlayan" Abilere Uyarılar!
"Sınıf Atlayan" Abilere Uyarılar!
19 Haziran 2024 Çarşamba
Türkiye
Türkiye'ye Zafer Yaşattılar!
19 Haziran 2024 Çarşamba
Kılıçdaroğlu
Kılıçdaroğlu'nu İhmal etmedi!
15 Haziran 2024 Cumartesi