KONUK OLDUĞUM KRT TV YAYINI ÜZERİNE BAZI NOTLAR
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un Diamond Tema hakkında tutuklama kararı çıkartıldığını duyurması ve gerekçe olarak “Peygamber efendimize yönelik İfade özgürlüğü sınırlarını aşan, karalayıcı ve çirkin ifadelerin kullanılması sebebiyle” demesi; dikkatleri bu gence yönlendirdi.
Diamond Tema’nın verdiği ilk açıklamada “ Üniversiteleri Şeriatçıların yönetmesinden başlayıp Bilim karşısında Müslümanların aciz kaldıklarında Bilim insanlarını öldürdüğüne ilişkin “Madımak Otelinde yaktılar!...” diye atıfta bulunması; Şeriata karşı yıllardır mücadele veren biri olduğunu hatırlatarak CHP’yi tüzel kişilik olarak kendisini desteklemeye çağrıda bulunması ve de Cumhuriyeti Ateizm, Agnostik zemin üzere kurulmuş gibi göstermek amaçlı Atatürk’ü referans göstermeye kalmasıyla….
Bir kez daha “Laiklik ve Şeriat” tartışmaları alevlendi. Cumhuriyet tarihinde bu konuda ne yaşanıyorsa benzer olaylar, açıklamalar gelmeye başladı. Özellikle tartışmalara “Kaynak” olarak “Kütüb-ü Sitte” adres gösterilince; bu sefer de İlahiyat camiasında ”Sahih Kaynak Nedir?” bağlamında karşılıklı açıklamalar ve suçlamalar alıp başını gitti….
KRT TV’de Metin Külünk beyle birlikte gündeme dair konuştuk. Ancak programın ekseni Diamond Tema’nın iddialarına İslami İlimler penceresinden cevap vermek değildi. Veya “Laiklik nedir? Şeriat Nedir? Cumhuriyet tarihinde Laikçi-Şeriatçı bloklaşmasının arka planı nedir?” formatında siyasal analiz de değildi? Konsept şu idi:
“Dijital ortamda bireylerin İslam, Devlet, Laiklik, Şeriat… gibi konularda toplumu kamplaştırıcı ve hedef gösterici propagandaları karşın Devlet ve kurum olarak Diyanet neden gerektiği ölçü ve rolde aktifleşmiyor? KütübüSitte yani altı hadis kitabı neden bütün tartışmaların merkezinde tutuluyor ve “Din nedir? Hangi Din?” dedirtecek kadar kafa karıştırıcı bir kampanyaya malzeme yapılıyor? Ve son olarak; Küçük yaşta evlenme, Müslümanlıktan çıkanın öldürülmesi, Bilimsel tespitlerin İslami kaynaklardaki bilgilerle çeliştiği iddiası ve çağımızda İslam hukukunun çözüm olamayışına ilişkin tartışmalar….”.
Bu bağlamda, biz de şunlara dikkat çektik:
1) Bu süreçte arkasına kütüphane fonu alıp önündeki kameraya konuşanların “Bilgi-Yorum” ile sınırlı sohbetler yapmaktan öte tavır alıcı, hedef gösterici ve otoritenin rolünü çalacak şekilde “fetva verici”, “yaptırım telkinleri” yaptıklarına odaklanmamız gerekiyor ve şu soruyu sormamız gerekiyor: “ Otoritenin sorumluluğunda olan rolleri çalan bu “Korsan otoriteler” neden çoğaldı ve devlet nerede? Dijital dünya adeta otoritenin yerine kendini koyan “Korsan Otorite DVD dükkanları”na dönüştü. Ve tabi toplumda kamplaşmaya, karşıt politik fay hatlarına dönüştürücü bir bilgi ve davranış kirliliğine evrildi.
2) Göreve davet edilen Diyanet’in "Benim misyonum ve vizyonumda İslam’ı muhatap almak yok; ben sadece dindarları muhatap alabilirim ve onların cenaze, namaz, hac, oruç, zekat gibi bazı pratiklerini organize etmekle sınırlı bir misyonum var. Dolayısıyla İslam, Evren, Devlet, Toplum, Trih, Evrim, İdeoloji… gibi konulara giremem!...” demesi; ortada bir otorite boşluğu olduğunu ve bireylerin, cemaatlerin devreye girip topluma “Gelin İslam’ı size biz anlatalım!...” diye rol çalıp, örgütlenip ortaya tartışmaları tetikleyen İslam anlayış ve pratikleri sergilediklerini görüyoruz. Dolayısıyla Din-Devlet ilişkisinin tarifinde ve işlemlerinde bu sonuçlara sebep olacak bir rol krizi olduğu anlaşılıyor. Peki bu rol krizinin sebepleri ve çözümleri neler?...
3) Toplum tarih boyunca bütün dinlerden, ideolojilerden, otorite sistemlerinden, geleneklerden “6 ana emniyet” dediğimiz hayat emniyeti talep ediyor: Mal, Can, Nesil, İnanç, Nesil ve Örgütlenme emniyetinin garanti edilmesini istiyor. Dolayısıyla hiçbir dinin, ideolojinin, otoritenin herhangi bir gerekçeyle, yorumla bunlardan birine kastetmemesini, riske sokmamasını istiyor. Fakat biz insanlık tarihi boyunca tecrübe ettik ki; bazı insanlar, topluluklar, otoriteler bir yolunu bulup bu 6 ana emniyete kastediyor veya ayrımcılık yapıyor.
Ancak bu 6 ana emniyetin sağlandığı ortamlarda bile ( Ki, Peygamberler bunu sağlamak için mücadele ediyorlar…) toplum, halk açıktan söylemese de bir talepte daha bulunuyor. Yani 6 ile yetinmiyor ve +1 talebi var. Nedir bu? “ İstediğini yaptığında sorumlu tutulmayacağı ve bütün din, ideoloji, otoriteye rağmen veya onu baypas ederek, atlatarak kendine “ben istediğimi yaparım; yaşam tarzımdan sana ne; hayat benim!...” diye bireyler ve toplumlar kendilerine özerk/otonom alan oluşturmaya yönelirler.
Üstelik bu alanı oluşturan bireylerin, toplulukların bir de +1 için yürütmek istedikleri bir kampanya var: Bizim gibi düşünen ve yaşayanlar çoğunlukta, öyleyse görünen biz olacağız! Farklı olanlar az görülecek ortalıkta!...
İşte bu +1 konusudur aslında tüm tartışmaların kaynağı. Din, ideoloji, otorite de sadece 6 ana emniyet alanını değil bu +! Alanını da yönetmek ve dengelemek zorunda.
Biz bir tespitte bulunuyoruz. Bu 6+1 konusu İslam tarihinin de en başat sorunu. Peygamberin vefatıyla beraber +1 alanında başlayan tartışmalar Cemel-Sıffin savaşları ile görünür olmuştur. Ve ardından Kur’an ve 23 yıllık programıyla ortaya çıkan Kur’anın toplum modeli Sünnet, hem 6 ana emniyeti sağlamış ve hem de Peygamber hayatta iken +1 krizi yaşatılmamıştır.
Ancak ve maalesef; Müslümanlar sonralarda 6 ana emniyet konusunda sınavda kaldıkları dönemler yaşamış ve yaşatmışlardır. Konu +1 alanı olunca; İslam’a rağmen; Vahyin sunduğu A Planına rağmen kendi özerk alanlarını açan, İslam’ı baypas eden topluluklar ve otoriteler çıkmıştır.
İşte +1 alanında kendi otonomlarını, gettolarını var etmek isteyenler; bunun yolunu açmak ve yaptıklarını meşrulaştırmak için Kur’an ve onla 23 gün program olan Sünnet kaynağı yerine farklı kaynaklar ihdas etmişlerdir. Mevcut kaynakları çarpıtarak kullanmışlardır. Hatta “Kur’an bu kaynaklara göre anlaşılmalıdır ve bu kaynaklara tabi olmalıdır!...” şeklinde metotlar da geliştirmişlerdir.
İşte 6+1 sürecinin Cumhuriyet kurulduktan bu yana bizdeki hikayesini konuştuk KRT TV’de. Özellikle hem 6 ana emniyetin nasıl riske edildiğini hem de +1 alanındaki provokasyonları, operasyonları ve bireylerin otoritenin rolünü çalarak adeta “Korsan Otorite” sergilediklerine dikkat çektik.
Tabi, 6 ana emniyeti sağladıktan sonra; halkın bu emniyet içinde hayatını sürdürürken konu +1 talebi ve alanına gelince; Otoritenin bu +1 sürecini iyi yönetemezse; bireylerin her türlü sapkın yaşam tarzlarını uygulayacakları ve toplulukların kendi inanç ve yaşam tarzlarını diğerlerine dayatacakları ve hatta otoriteyi suiistimal edecekleri ortadadır.
KRT TV’de konsept ve buna ilişkin tespit-çözüm çerçevemiz bu bağlamdadır. Eleştiri ve katkıların bu çerçevede olması arzumuzdur. Değilse zaten hem 6 ana emniyet konusunda hem de +1 alanında isteyen istediğini sergiler. Ortaya çıkan duruma göre bol bol darbeler, süreçler, kamplaşmalar alıp başını gider!... Türkiye bu krizlerden başını kaldırıp ne belini doğrultur ne de Türkiye Yüzyılı gibi gelecek projeksiyonları gerçekleştirecek enerjiye ulaşır. Olan hepimize olur ve herkes bedelini öder; çocuklarımız ve gelecek neslimiz dahil!...
Bunu istiyor muyuz? Hayır. Fakat yaşıyoruz…